21 Ocak 2014 Salı

1 Ocak 2014 Çarşamba

Akkase ebru ''ALLAH''



Kaderde ne ise odur etme merak.
Uyma kendi nefsine Hak'kın emrine bırak.
Altundan ağacın olsa, zümrütten yaprak;
Akıbet gözünü doyurur bir avuç toprak...

Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri

23 Temmuz 2013 Salı

Gül ebrusu

Yaz döneminde ebru kursu almak isteyenler  mail adresimden bana  ulaşabilirsiniz.
@ : halidedursun@gmail.com

22 Haziran 2013 Cumartesi

17 Haziran 2013 Pazartesi

Muhayyel lale ebrusu


"Aşık der güzel gözler
Gözlerim güzel gözler
Çirkini ejder yutsun
Güzeli güzel gözler"


Alvarlı Efe Hazretle

26 Mayıs 2013 Pazar

Ebru sergimize tüm sanat severler davetlidir.


Öğrencilerimizin ilk sergisinde sevinçlerine ortak olmaya tüm sanat severleri davet ediyoruz.
Sergi 1 Haziran saat:14:00 da açılacak . 8 haziran'a kadar devam edecek.
Yer: İstanbul Ticaret üniversitesi Eminönü  Fuaye salonunda ...

Hemfest başlıyor...


İstanbul  İl Millî Eğitim Müdürlüğü Halk Eğitimi Merkezleri Festivali (HEMFEST) 27 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul FuarMerkezi 3. Salonda (Hall 3) açılıyor. İstanbu’lda faaliyet gösteren Halk Eğitimi Merkezlerimizde eğitim gören kursiyerlerin ürettikleri ürünlerden oluşan eserlerin sergilendiği sahne gösterilerinin yapıldığı festivalde bu yıl 
yabancı konuklarda olacak. Bu yılın konusu ‘’En’ler ve El’ler İstanbul’da Buluşuyor.’’
Ülkemizin ve konuk ülkelerin el sanatlarıustaları ürünlerini ve çalışmalarını festivalde sergileyecekler.
 Festival 01 Haziran 2013 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.

20 Nisan 2013 Cumartesi

3 Nisan 2013 Çarşamba

Ateşte açan çiçeklerim...



Bir buluttan bir damla yağmur düştü.

Bu damla denizin genişliğini görünce utandı:



"Şu deniz denilen yerde ben kim oluyorum?
Eğer deniz buysa gerçekten ben hiçim" dedi.
Damla kendisini hor görünce sedefin biri onu koynuna alıp seve seve besledi.
Felek de onun işini öyle düzgün yürüttü ki,
nihayet padişahlara yaraşan namlı bir inci oldu.
Hasılı bu yüceliği kurumsuz olmakla buldu. Yokluk kapısını çaldığı için var oldu.

Sadi Şirazi

30 Mart 2013 Cumartesi

Menekşe Ebrusu




Gönül gamla dolu ise, Tekne'ye gel Tekne'ye
Ferahlanmak ister isen, Tekne'ye gel Tekne'ye
Tekne Safa kaynağıdır, hem renklerin cümbüşü
Unut gitsin bu dünyayı, Tekne'ye gel Tekne'ye

Mustafa Düzgünman 

4 Mart 2013 Pazartesi

Karanfil Ebru





‎"Ağlama Leylâ, mecnûn etme kendini..
Dökme gözyaşını, gözümden düşüyorsun..!
Delme dağları Ferhât..!
Bu şirinlik kime..!?
Yokluk madeninde,varlık mı arıyorsun?
Kerem et Kerem’e Yâ Râbb..!
Âşkın aslını göster..
Her yan Züleyhâ dolu,
Yusuf olmak; yürek ister...! "

28 Şubat 2013 Perşembe

çinilerim




Bilgelik istedim;
ve Yüce Rabbim bana çözmem için sorunlar yolladı.
Başarı istedim;
ve Yüce Rabbim bana çalışmam için zekâ ve kas gücü verdi.
Cesaret istedim;
ve Yüce Rabbim bana üstesinden gelmem gereken sorunlar verdi.
Sevgi istedim; 
ve Yüce Rabbim bana Yardımcı olmam için sorunlu insanlar yolladı.
İyilik istedim;
ve Yüce Rabbim bana fırsatlar yolladı.
İstediğim hiçbir şeyi elde edemedim;
fakat ihtiyaç duyduğum her şeyi elde ettim.

"Başarı hikâyeleri" kitabından.

25 Şubat 2013 Pazartesi

Akkase Ebru ''Allahu Ekber''

                                                       ''ALLAH BÜYÜKTÜR''
"Allahü ekber" cümlesi, Allah'ı tazim etmede en beliğ bir ifadedir. Dinin direği ve ibadetlerin başı olan namaza "tekbir" ile başlanır. Beş vakit okunan ezanda günde 30 defa Allahü ekber cümlesi tekrar edilmektedir.

31 Ocak 2013 Perşembe

gül ebrusu




Susmuş bir yanardağ. Küllenmiş bir ateş. 
Akmayan ırmak. Kokuşmuş su.
Söylesene, nerde kayboldun sen? 
Gülden hangi köşe başında vazgeçtin?

Nazan Bekiroğlu

28 Ocak 2013 Pazartesi

Sümbül ebrusu



SANATINI GELİŞTİRMEK İSTERSEN ÇOK ÇALIŞ,ÖĞRENMEYE AÇ OL VE ÖĞREN.SANATI GELİŞTİRMEK İSTİYORSAN ,ÖĞRENDİKTEN SONRA ÖĞRENMEYE AÇ OLANLARA BİLDİĞİN HER ŞEYİ ÖĞRET ,ÖĞRETKİ ONLAR DA SENİN ÖĞRENDİKLERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN ZAMAN HARCAMASINLAR,YENİ ŞEYLER ÖĞRENMEK İÇİN ZAMANLARI OLSUN..

17 Aralık 2012 Pazartesi

...



Duydum ki bizi bırakmaya azmediyormuşsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyormuşsun, etme.

Çalma bizden bizi, gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş senin için
Bizi öyle harab, öyle bitab ediyorsun, etme.


Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan

Sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir olsa farketmez bize,
Sen şekeri zehr, zehiri şeker ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun ,ETME!

Mevlana

14 Aralık 2012 Cuma

Nice 25.yıllara Kocav

Kültür ocağı vakfı (KOCAV)02.12.2012 tarihinde 25.Yılını muhteşem bir gece ile Cemal Reşit Rey Kongre ve sergi sarayında kutladı.  Bu anlamlı gecede emeği geçen herkese çok teşekkürler..

25 Ekim 2012 Perşembe

Hayırlı Bayramlar


Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola...

Bayramınız mübarek olsun...

20 Ekim 2012 Cumartesi

Papatya ebrusu ve küçük bir hikaye...

 


Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın
gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
— Buraların yabancısıyım demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum çok yakın olduğunu söylediler. 
Çocuk arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
Adam çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.Çocuk:
-Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Diye gülümsemiş.Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten. 
 iyi ama demiş adam bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
— Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk.Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu.
Çocuk ise konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini.
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken - Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim demiş görmeyi o kadar çok özledim ki…Sizinkiler sağlam öyle değil mi?Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
— Artık emin değilim demiş. Emin olduğum tek şey benden daha iyi gördüğündür.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Lale buketi




"Yüreğim toparlan gidiyoruz..!

Yâr deyip susalım;
Yâr'dandır deyip razı olalım."



[ Hz. Mevlana ]

11 Eylül 2012 Salı

2012-2013 Ebru kursu kayıtlarımız başladı



Fatih Halk Eğitim Merkezinde Ebru kursu kayıtlarımız başladı .
kayıt yaptırmak için merkez büroya uğramanız yeterlidir. 


Telefon: 0 212 523 29 48
Adres: DervişAli Mah. Salmatomruk Cad. Kasap Sk.No:3 Edirnekapı Fatih - İSTANBUL

2 Eylül 2012 Pazar

Ebru kursları

2012 -  2013 Eğitim öğretim yılında ebru kurslarımıza kayıtlar Eylül ayı itibariyle başlayacak.
Hafta içi ve hafta sonu olmak üzere ayrı ayrı kurlar halinde olacak kurslarımıza kayıt olmak için irtibata geçebilir bilgi alabilirsiniz.

10 Haziran 2012 Pazar

Bizden haberler

Hocalarının izinden gidiyorlar!
Hocalarının izinden gidiyorlar!
Yücel Oğurlu, Uğur Derman ve Ali Ürey

KOCAV Gelenekli Sanatlar Sergisi İTİCÜ'de açıldı. Açılışını Uğur Derman, Ali Ürey ve Yücel Oğurlu'nun birlikte yaptığı sergi 16 Haziran'a kadar açık..
Güncelleme: 10:00, 08 Haziran 2012 Cuma

Kültür Ocağı Vakfı (KOCAV)’nın kuruluşunun 25. yıldönümü dolayısıyla İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü kampüsünde Hat, Tezhip ve Ebru sergisi düzenlendi. Sergide vakfın hat, tezhip ve ebru kurslarında ders alan öğrencilerin eserlerinin yanı sıra, kurs hocaları Nazlı DurmuşoğluHalide Dursun ve Ceyhun Oydem'in de eserleri yer alıyor.
Sergi açılışını Uğur Derman, Ali Ürey ve Yücel Oğurlu birlikte yaptı
İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ)’nün katkılarıyla, 2 Haziran'da üniversitenin Eminönü kampüsünde açılışı gerçekleşen sergiye, gelenekli sanatlarda söz sahibi Prof. Uğur Derman, Prof. Dr Zeki KuşoğluEmel TürkmenYılmaz EneşMahmut Peşteliİsmail DündarCemal AkyıldızTülay TaslacıoğluMirhat Topaç gibi önemli isimler de katıldı.
Ali Ürey
Açılışı Uğur Derman, KOCAV başkanı Ali Ürey ve İTİCÜ rektör yardımcısı Prof. Dr. Yücel Oğurlutarafından yapılan ve 16 Haziran'a kadar açık olan sergi sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Serginin açılışıyla birlikte KOCAV bünyesinde bulunan ve sanat eğitimine devam eden öğrencilere sertifika töreni düzenlendi. Açılış konuşmalarından sonra KOCAV bünyesindeki bu kursların hocaları Halide Dursun (Ebru), Nazlı Durmuşoğlu (Tezhip), ve Ceyhun Oydem'e (Hat) plaketleri verildi.
Kurs öğrencilerinin eserleri de sergide
Sergide eserleri olan öğrenciler, uzun bir sürecin sonunda, belirli aşamalardan geçerek bu konuma geldiler. Ebru kursu öğrencilerinden Gülsüm KarasuBeyhan TokaçMaysa Yumaşova,Bossan YumaşovaAsiye KarakaşTuğba İşler'in eserleri ve Tezhip kursu öğrencilerinden ise, Neslihan ÖnderSümeyye ÖnderYeşim Çam KoçalAyşe KibarBahar Yalçın,Yasemen Peşteli ve İnci Karahan'ın çalışmaları sergiye çıktı.
KOCAV’da ebru atölyesi 2007 yılında Mustafa Hakkı Ertan Hoca’nın gayretleriyle faaliyete geçirilmiş olup, iki sene boyunca Yılmaz Eneş Hoca tarafından da ebru dersleri verilmiş.  Kursta geleneksel tarzda klasik ebru motifleri çalışılmakta. Şu anda ise vakıftaki ebru çalışmalarını  2010 yılından beri Ebru hocası Halide Dursun gözetiminde devam ediyor.
Hat kursu hocası Ceyhun Oydem ise 2009 yılından bu yana vakıfta ders veriyor. 10 civarında öğrencisi olan kurs, her hafta çalışmalarına devam ediyor.
Bir Tezhip talebesi nasıl adım adım müzehhibe olur?
KOCAV Gelenekli Sanatlar Sergisi
Tezhip kursu hocası Nazlı Durmuşoğlu ise KOCAV'da 2008 yılından bu yana tezhip dersi veriyor. Sergide eserleri olan genç müzehhibe adayları 4 yıldır ders alıyorlar.
Benim de bir öğrencisi olduğum bu tezhip kursunun işleyişinden biraz bahsetmek gerekirse; öğrenci ilk olarak stilize edilmiş yaprak, hatayi, penç, bulut, rumi desenlerinin çizimleriyle eğitimine başlıyor ve bu çalışmalardan sonra alıştırma olarak damla formunda ilk serbest kompozisyonu oluşturuyor. Daha sonra kare formunda bir yazı çevresine şikaf halkar dediğimiz teknikle desen yapılıyor. Teknik olarak ise açık kâğıt zemin üzerine boya ve altın çalışılıyor. Bugüne kadar öğrencilerin yaptığı teknik çalışmalar sırasıyla; şikaf halkar, halkar ve tarama halkardır. Bu tekniklerin kullanımıyla, klasik Osmanlı Tezhib'i örnek alınarak oluşturulan kompozisyonlar esere nakşediliyor. Bir diğer ödev ise tarama halkar ve tezhip birleştirilerek Mail Kıta adı verilen; Tezhip sanatında Talik yazının kullanımıyla desteklenen özel formun tezhiplenmesidir. Yazılan yazının meyilli olmasından dolayı ismi Mail Kıta'dır.
Osmanlı zamanında tezhip saraya ait bir sanattı. Ve bir eserin oluşmasında birçok kişi emek sarfediyordu. Desenin yapılması, altınlanması, tahrir, cetvel ve zencerek gibi farklı aşamaları ayrı kişiler yapıyordu. Bu gün ise hepsini bir kişi yapıyor. Öğrenciye eğitim aşamasında altın ezme, geçme (zencerek), murakka yapımı gibi işlerin yapımı öğretiliyor. Bu yüzden eğitim süresi daha uzun ve meşakkatli oluyor. Böylece hocasının gözetiminde uzun yıllar eğitim alan, belirli teknik ve eserlerin tamamlanmasıyla liyakat gösteren öğrencisine hocası tarafından icazet veriliyor.
KOCAV tarafından, İTİCÜ’nün katkılarıyla, üniversitenin Eminönü kampüsünde açılan Geleneksel Hat, Tezhip ve Ebru sergisi 16 Haziran Cumartesi gününe kadar gezilebilir.

Yasemen Peşteli haber verdi
KOCAV Gelenekli Sanatlar Sergisi

Bu haber Dünyabizim haber sitesinden alıntıdır.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Sergimize tüm sanat sevenleri bekleriz

KOCAV Geleneksel Türk Sanatları Sergisi'ne tüm dostlarımız davetlidir.

Vakfımızda düzenlenen Hat, Tezhip ve Ebru kurslarında başarılı olan öğrencilerimizin eserlerinin yanı sıra kurs hocalarımız; Nazlı Durmuşoğlu (Tezhip), Halide Dursun (Ebru), Ceyhun Oydem'in (Hat) çalışmalarının da yer alacağı "Hat, Tezhip, Ebru' sergisinin açılışı 2 Haziran 2012 tarihinde yapılacaktır.

İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin katkılarıyla yapılacak olan sergi İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü kampüsünde düzenlenecektir.

16 Haziran 2012 Cumartesi gününe kadar sürece olan serginin açılışı 2 Haziran 2012 Cumartesi günü saat 13:00'da yapılacaktır.

Tüm dostlarımız davetlidir.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

sanat...

‎"Mesleğiniz ne olursa olsun meşrebiniz sanat olsun.. Çünkü sanat, gençlikte kötülüklere karşı bağışıklık kazandıran aşı, yaşlılıkta koruyucu hekimlik gibidir...

                                             Mehmet Zeki Kuşoğlu

16 Mart 2012 Cuma

Papatya ebrusu



‎"Marifet nedir bilirmisin...?

Taşlara bakan gözlerin çicekleri görmesidir... !"


.....Hz.Mevlana..... 

23 Ocak 2012 Pazartesi

Bu da geçer Ya Hu

Sümbul ebru üzerine ''Bu da Geçer Ya Hu'' 
Kaligrafi: Sinan Sinangil


‘Buda geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin küsür sene önceye , Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar fena bir işe uğradıkları zaman ‘Buda geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ demektedirler. İbare Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp ‘in niz beguzered’ olur. Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘bu da geçer’ yapılır. Derken tekkelerde ve dergâhlardada benimsenir ve sonuna ‘Ya Allah’ manasına gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip              ‘BU DA GEÇER YA HÛ’ haline gelir…


6 Ocak 2012 Cuma

Akkase ''Vav'' çalışması




                                                          İnsan VaV şeklinde doğar ,


bir ara doğrulunca kendini elif sanır !!

İnsan iki büklüm yaşar , 

oysa en doğru olduğu gün ölmüştür !! 


Kulluğun manası VaV ' dadır , 
elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir ! 
O yüzden Lafz - ı İlahi elifle başlar ! 
Elif kainatın anahtarıdır , 
VaV kainattır !! 

24 Kasım 2011 Perşembe

Öğretmen, eserlerinin üzerine imzasını atmayan tek sanatkardır.”

 
Değerli hocalarım  Ebru sanatçısı ismail Dündar ve Fuat Başar 'a ait ebru  çalışmaları
öğretmenler gününüz kutlu olsun...

5 Kasım 2011 Cumartesi

Bayramınız mübarek olsun


 
''Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah''
Israrla dilediğiniz halde dualarınızın gerçekleşmemesi sizi umutsuzluğa düşürmesin. Zira Allah duaların kabul olunacağına dair söz vermiştir.Ancak bu sizin istediğiniz zaman değil,onun sizin için doğrusunu taktir ettiği zaman olacaktır.

28 Ağustos 2011 Pazar

Yeni dönem Ebru kurs Kayıtları


2011-2012 Eğitim öğretim yılı halk eğitim merkezi ebru kursu kayıtlarımız eylül ayında başlayacaktır. Bilgi almak için mail ile iletişime gecebilirsiniz.

15 Temmuz 2011 Cuma

Gelincik

Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder, hem kendini.
Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi, emin olmadığın sevgiye teslim etme kendini...
MEVLANA

6 Haziran 2011 Pazartesi

Gül ebrusu

Gül Dikene Sormuş .. Ben Herkesi MutLu Ederken Sen Niye Canları Yakıyorsun Dikende Demişki; Sen Hiç Acı Çekmeden Sevgiye Ulaşan İnsan Gördün mü?

26 Mayıs 2011 Perşembe

Ebru bir derya, henüz sahile çok uzağım

Ebru bir derya, henüz sahile çok uzağım

fuadbasar Ebru bir derya, henüz sahile çok uzağımEbru sanatçısı Fuat Başar’a göre, içinde yaşadığımız toplumun gerginliğini atabilmesi, ruh sükûnetine erebilmesi için sanat ile meşgul olmasında büyük fayda var.
Çok değil, on-on beş yıl önce ‘ebru sanatı yapıyorum’ dediğiniz zaman karşınızdakine etraflı bir tarif yapmanız şarttı. Detaylar bir tarafa, suyun üzerine çizilen desenlerin o muhteşem eserlere nasıl dönüştüğünü anlatmak çok da kolay değildi. Artık ebru o kadar yaygınlaştı ki ince işlerine vâkıf olmasak da birçoğumuz bu sanat dalıyla ilgili kaba bilgilere sahibiz. Geçmişten günümüze miras ebru sanatı bir dönem unutulmaya yüz tutsa da şimdilerde sadece Türkiye’de değil, çeşitli ülkelerde de icra ediliyor. Şüphesiz bu sanatın üzerindeki kalın tozları silkeleyip tekrar cana gelmesinde usta isimlerin katkısı büyük.
Ebru sanatının günümüze intikalindeki önemli kişilerden biri Fuat Başar. Mustafa Düzgünman, Hattat Hamid Aytaç gibi ustaların rahle-i tedrisinden geçen Başar, genç yaşta memleketini, tıp eğitimini bırakıp ebrunun büyüsünün peşinden İstanbul’a gelmeseydi, kendini teknenin içine bırakıp bin bir desene yelken açmasaydı, muhakkak Türkiye’de ebru sanatının icrasında bir şeyler eksik kalacaktı. Onun Erzurum’dan İstanbul’a ve hat sanatından ebruya seferine daha yakından bakmak istedik. Fuat Hoca, atölyesinin de bulunduğu değişmez mekânı Küçük Ayasofya’da ağırladı bizi. Arka arkaya içilen çayların tadına ebru sohbeti karıştı. Başar’ın ebruyla tanıştığı günlerden günümüze kadar geldik. Hocanın hikâyesine paralel, ebru sanatının tıp alanına kadar uzanan serencamını, farklı ülkelerdeki alakayı ve en temelde de sanatta edebin önemini uzun uzun konuştuk…
KİTRE DAĞDAN, AT KILI ARABACIDAN
Fuat Hoca Erzurum’da dünyaya gelir. Rahmetli pederi sağlık memurudur. Sekiz kardeş arasında en büyüktür Fuat Başar. Büyüdükçe kafasına atom fizikçisi olmayı koyar, çalışmaları hep o yöndedir. Fakat babasının gönlünde oğlunun doktor olması vardır. Üniversite sınavlarında yeterince puan alır istediği bölüme girmek için; fakat şehir dışında okumasına ailesinin maddi gücü yetmemektedir. Bunun üzerine memleketindeki tıp fakültesinde eğitim görmeye hak kazanır. Okulda gayet başarılıdır ve artık doktor olmaya karar vermiştir, ta ki ikinci sınıfta eline hat sanatıyla ilgili bir kitap geçene kadar.
Kitapta gördüğü yazılar Fuat Hoca’yı cezbeder, hemen bir marangoz kalemi bulur kendine ve yazmaya başlar. Bir yandan da ilgi alanını besleyen kitaplar alır okur, sayfalarda gördüğü hat eserlerini taklit eder. Haftalar, aylar geçer fakat bir türlü yazıları istediği gibi olmaz. Erzurum’da kamış kalem de bulmak zordur. O vakitler tanıdığı bir sahaf, Hacı İbrahim Efendi, bir kamış kalem hediye edince dünyalar onun olur. Başar, “Bana Mercedes araba verse o kadar sevinmezdim.” diyor o günleri anarken. Fakat kalemi nasıl açacağını bile soracağı kimse yoktur Erzurum’da. Bu zor şartlar altında 1976’da başlar yazıya. Tek başına işin içinden çıkamayınca Hattat Hamid Bey ve Uğur Derman ile mektuplaşır. Onlardan nasıl çalışması gerektiğine dair tüyolar alır fakat ustayla karşılıklı oturmadan sanat öğrenmek zordur.
Eline geçen kitapta ebrunun nasıl yapıldığı da anlatılır, arka sayfada da örnekler vardır. Bu tariflerden nasıl bu eserler çıkar bir türlü akıl erdiremez Başar. Ansiklopedileri tarar, kitap araştırır ama çabaları nafiledir. 1977’de Uğur Derman’a ait bir ebru kitabıyla karşılaşır. Satın aldığı kitabı eve gelene kadar yürürken okur bitirir. Daha sonra da defalarca okur kitabı. 1977’de kendi ifadesiyle kör topal başlar ebru çalışmaya, boya arada kâğıda yapışınca heyecanlanır, sevinir. Acemilik döneminde az halı batırmayan Başar için en zorlu süreçlerden biri de malzeme bulmaktır. Kitre için dağ bayır dolaşır, fırçayı yapacağı at kuyruğunu temin etmek için at arabacıları tarafından kırbaçla kovalanmayı bile göze aldığı olur. Öd bulmak ise tam bir işkencedir, mezbaha çalışanlarını ikna etmek için akla karayı seçer. İyi kötü boya tuttuğunda danışabileceği kimse yoktur çevresinde. İstanbul’a giden arkadaşlarına sipariş verir, Düzgünman Hoca’nın ebrularından satın alır. Ebrunun karşısına geçip sabahlara kadar incelediği geceler de olur. Fakat işin içinden tek başına bir türlü çıkamayınca, eskilerin de dediği gibi sanatta üveysîlik olmayacağını anlar, baba ocağıyla vedalaşır, tıp fakültesini bırakır ve İstanbul’a yerleşir Fuat Başar.
EN ÖNEMLİSİ ADAM OLMA SANATI
Mustafa Düzgünman kolay kolay öğrenci kabul etmez, sadece sanatın kıymetini bilecek kişilere bilgisini aktarmak ister. Sert hocaya çıkmıştır adı. Fakat daha önce Erzurum’dan gelen heyecan taşan mektuplar, Süheyl Ünver ve Uğur Derman’ın referansı vesilesiyle Fuat Başar’ı öğrenciliğe kabul eder. Aynı dönemde Hattat Hamid Bey’in dersleri de devam etmektedir. Böylece iki değerli üstattan nasiplenme şansı yakalar Başar. Derslere paralel Ahmet Yüksel Özemre gibi kıymetli şahsiyetlerin de katıldığı sohbet ortamlarına iştirak eder. Aklına hocası Düzgünman’ın sık tekrarladığı bir sözünü kazır âdeta: En büyük sanat, adam olma sanatıdır. “Hocaların kıymetini vefat ettiklerinde anlıyor insan. Benim dönemimin hocaları bir neslin son halkasıydı, sanki tüm görevleri bu sanatı gençlere aktarmaktı. Şimdiki aklım olsa kapılarının önünden ayrılmazdım.” diyerek iç çekiyor şimdilerde.
Böylece 1980’de Hamit Bey’den, 1981’de de Düzgünman’dan icazet nasip olur Fuat Başar’a. Şimdi o da rahmetli hocaları gibi kendisinden sonra gelen nesillere ebru sanatını öğretiyor. Geçmişteki usta çırak ilişkisinin önemine değiniyor: “Eskiden hoca ile öğrenci arasında gönül bağı olduğuna inanılırdı. İkisinin arasını ancak ölüm ayırırdı. Usta ile öğrenci arasına dedikodu, benlik, hor görme giremezdi. Hoca çırağından bir şey gizlemezdi. Öğrencisine, sen beni geçmek zorundasın diye tembihlerdi.” Fuat Başar bunu Süheyl Ünver’den de bizzat duyar. Bir öğrencisi, ‘Sizin yarınız kadar olsam yeter.’ deyince Ünver kızar, ‘Ne demek sizin yarınız kadar olsam yeter! Sen benim yarım kadar, senin öğrencin senin yarın kadar olursa birkaç nesil sonra bu sanat biter. Beni geçmek zorundasınız.” Bu bilgiler ışığında sanatla meşgul olduğu sürece her daim kendini geliştirmeye çalışır Başar, ona göre sanat içinde vücut bulduğu ülkenin haysiyetidir, bu nedenle sanatçının iyi bir temsili zaruridir.
Fuat Başar’ın artık yedinci kuşak öğrencileri var. Vaktinde hocadan ders alan ama hâlâ Almanya, Kanada, Arap ülkeleri, Japonya gibi dünyanın dört bir tarafında eğitimine devam eden talebeleri… Ebruya en büyük alaka Avrupa ülkeleri, Amerika ve Japonya’dan. Yıllardır eğitim alan öğrencilerin yurtdışında açtığı sergi ve atölyeler de bu merakı artırıyor. Yurtdışında ebru ile ilgili farklı çalışmalar da var, özellikle psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkların tedavisinde ebrunun etkileri üzerinde araştırmalar yapılıyor. Fuat Hoca, çalışmalarda şimdiye kadar olumlu sonuçlar alındığına değiniyor. MS hastalarının ebruyla meşgul oldukça semptomlarının azaldığı hatta durma noktasına geldiği gözlenmiş. Zihinsel özürlüler üzerinde de olumlu sonuçlar elde edilmiş. Başar, yurtiçinde ve yurtdışında birçok öğrencisinin bu konularda çalıştığını anlatıyor.
BİZİ YARADAN’A YAKLAŞTIRIYORSA SANAT SANATTIR
Fuat Başar için ebruya başladığı dönemlerde bu sanat ufak bir göl gibidir, ayağını içine uzatmıştır bu suyun. Fakat yıllar geçip de detaylara vâkıf oldukça kendini bir deryada görür, sahile yakın dolaşmaktadır. Şimdilerde ise bu çok büyük deryanın sahiline çok uzak olduğunu düşünüyor: “Sanatı dünya üzerine yayan Cenab-ı Hak’tır. O’nun yarattığı her şey sınırsız güzellik ve derinliktedir. O’nun yarattıklarının ucu bucağı yoktur. Sanatçı bunu fark ettiğinde aczini de anlıyor ve ben yaptım diyemiyor.”
Sanat her daim gelişmek zorunda Başar’a göre. Yeniliklere karşı değil ama eskiyi ortadan kaldırarak yeni bir şey meydana çıkarmak değil bahsettiği, mevcut olanı geliştirmek. İslam sanatında eserden ziyade eseri ortaya koyan kişinin tekâmülüdür esas. Kişiye kazandıracağı ahlak, edep her şeyin önündedir. Tıpkı Yunus Emre’nin dediği gibi: ‘Vardım irfan meclisine, eyledim ilmi talep, meğer ilim bir hiç imiş, illa edep illa edep.’ Fuat Başar da sanattan önce sanatın edebinin geldiğinin altını çiziyor. Sanatın insana dönük tarafı da burası: “Çok güzellikler yapmışız ama bu bizi Yaradan’dan uzaklaştırıyorsa o iş batıldır. Bizi Yaradan’a yaklaştırdığı sürece sanat sanattır. Sanat ilahî bir şeydir.”
Günümüzün kaotik ortamı, yalnızlaşan insanları için de bir ilaç vazifesi görebilir mi sanat? Fuat Başar, ebruyla uğraşanın kavgayla işinin olmayacağına inanıyor: “Ebru çok sürükleyici bir şey. Onun heyecanı insanı birçok çirkin işten de alıkoyar.” İçinde yaşadığımız toplumun gerginliğini atabilmesi, ruh sükûnetine ulaşabilmesi için sanat ile meşgul olmasında fayda var. Bu sebeple halkın İSMEK ve diğer kurslarda sanata meyletmesinden oldukça memnun Fuat Hoca. Kimi sanatçılar için sanatın bu kadar yaygınlaşması beraberinde yozlaşma, bozulma riskini de artırıyor. Esasında Fuat Başar da bu kaygıları taşıyor. “Yozlaşma riski her zaman var, yaygınlaştıkça da bu ihtimal artar.” diyor. Fakat yine de binlerce öğrenci arasından cevherlerin çıkacağına da inancı tam: “Devam edenler sanatı nesillere taşıyacaktır, etmeyen de en azından bilgi sahibi olur, fena mı?” Fuat Başar’a göre işin edebi elden giderse o zaman tehlike sinyalleri çalar. Kişi kendini yaptığı eserin tek vücuda getireni gibi gördüğünde sıkıntı başlar. Bu sebeple eğitim veren kurumların öncelikli görevi işin edep ve ahlakını da tekniğiyle beraber aktarmak.
Günümüzde sanatçının kendini eserinin tek yaratıcısı gibi görme ihtimali çok yüksek. Birçok anlayış gibi sanatçının eserine yaklaşımında da Batı’daki tavırları taklit hâlindeyiz. Hâlbuki sanatın psikolojisi Batı’da ve bizde çok farklı. “Kişi kendini sanat tanrısı gibi görmeye başladığında bunun sonu bunalımdır. Batı’da sanatçıların çoğu uyuşturucu almadan eserine başlayamıyor. Bizde tekne açmadan önce boy abdesti alınır, besmele ile açılır, geçmiş pirlerin ruhuna üç İhlâs, bir Fatiha okunur. Batı’da ise cinnet getirerek, çırpınarak ölen sanatçı çok.” diyor Başar. Doğu’da sanatçının çabası kul olma yönündeyken, Batı’da neredeyse kendini Tanrı ilan etme noktasına kadar varıyor.
Başar Küçük Ayasofya’daki mütevazı atölyesinde çalışmalarına yıllardır bu istikamette devam ediyor. Her ne kadar ismini daha çok ebru sanatıyla duysak da onun için hat sanatı öncelikli geliyor. Yine de sanatların da ilmin de ayrısı gayrısı yok ona göre. Hepsi nihayetinde O’na çıkıyor. Belli ki ebru ve hat sanatları Fuat Hoca’nın sadece sohbetlerini değil, tüm hayatını şekillendiriyor. Çocuklarının isminde dahi bunun izini görmek mümkün. Kızı Elif Ebru, Hattat Sami’den ismini alan oğlu Sami, onun büyüğü Mustafa Rakıp, en büyükleri Hamit Aytaç. Ebru gibi suyun üzerine resmedilen bir hayat Fuat Başar’ınki, onu anlayan ve eserlerini taklit eden talebeleriyle, çocuklarıyla çoğalıyor. Onun gibi ustalar vesilesiyle geçmişten günümüze miras kalan sanatlar da nesilden nesile intikal ediyor.
Yazar: Tuba Deniz
Kaynak: Aksiyon
Related Posts with Thumbnails